27 Mart 2015 Cuma

Biberonu nasıl bıraktık ?

Bizim için milat sayılan bu olayda öncelikle her annenin kendi cocugunun karakteri,huyu ve alışkanlıkları ile baglantılı bir yöntemi olabileceğini söyleyerek başlamak istiyorum.
Yani okudugunuz ya da duydugunuz alışkanlık değiştirme,bırakma yöntemlerinin işe yaramaması moralinizi bozup sizi pes ettirmesin. Her cocugun bir ikna yöntemi oldugunu unutmadan kendi cocugumuzun yolunu deneyerek bulmalıyız. Aşagıda anlatacagım yöntem tamamen kendi cocuklarım için geliştiridiğim bir yöntem oldu.

 İlk karar mekanizmasının evde ki yetişkinler oldugunu unutmayın. Ortak bir karar alıp uygulamak gerekiyor. Bizim ilk krizimizde eşim pes ederek "Gidip 50 tane biberon almakla " tehdit etti beni mesela :) Onu da evde ki tüm biberonları attıgımı söyleyerek ikna ettim. Size tavsiyem bu konusmayı bastan yapın. Kriz esnasında bir de koca koca insanlara sabır göstermek zor olabiliyor :)

Biz geçtiğimiz  bir aylık dönemde hayatımızda bir kaç önemli değişiklik yaptık. Uzun zamandır bizimle olan yardımızla yollarımızı ayırdık. İpad ve türevi her türlü elektronik aleti -sınır koyamadıgımı farkettiğim için- süresiz kaldırdık,okula basladık ve biberon bıraktık. 
Tüm bunlar için tek tek bir yöntem aramak yerine ,uygulama asamasından önce "sartlı motive" yöntemini kullandım. 

İlk basamak şartlı motive :

Örneğin daha önce oyun alanında binmelerine izin vermediğim bir oyuncaga bindirip "Evet siz artık abi-abla oldugunuz için buna binebilirsiniz." dedim. Daha önce izin vermediğim bir yiyeceği tüketmelerine izin verdim. " Evet siz artık abi-abla oldugunuz için artık bundan yiyebilirsiniz" dedim. 5-10 dakikalık yalnız oyun banyolarına izin verdim. "Siz artık abi-abla oldugunuz için burada suyla yalnız oynamanıza izin verebilirim." dedim. 1,5 hafta gibi bir süreyi bu örnekleri cogaltarak geçirdik. Zihinlerinde "abi-abla" olma hadisesini "iyi" olarak işledim.

İkinci basamak değişikliği seçenekle sunmak :
Bu asama biberonu bırakmadan bir oryantasyon süreci oldu bizim için.
"Aslında bu sütü bardaktan içmek daha keyifli denemek ister misin? Hatta istersen içine balını kendin ekleyebilirsin."
"Sence bütün abi ablalar sütlerini neden bardaktan içiyorlar ? Sen de bunu yapabilecek kadar büyüdün mü dersin? "
"Anne-baba gibi yatmadan önce süt içip diş fırcalamak ister misin? Bunu yapacak kadar büyüdüğüne göre diş macununu da kendin sıkabilirsin."

Üçüncü basamak kriz anında sakin kalmak:
Yatmadan önce iki adet 330 cc lik biberon tüketen bir cocugun bir anda biberondan kopmasını beklememek gerekiyor.
Bugune kadar bir tane büyük aglama krizi yasadık.Kriz anında ve sayısını hatırlayamayacagım kadar cok "anne biberonda mama" tutturmasında en anahtar duruş stabil kalabilmek.

"Evet seni anlıyorum biberonsuz uyumak cok zor ama daha önce de anlattıgım gibi siz artık abi-abla oldunuz ve ben biberonları küçük bebeklere verdim." Biz de bu küçük bebek arkadasımın oğlu oldu. Bildikleri bir bebek soyut olguyu somutlastıracagından işinizi kolaylaştıracaktır.

Gece uyandıklarında ve biberon talep ettiklerinde ayakta kucagımda tuttum ve sırtlarını severek, yine aynı cümleleri kurup" bak sana şimdi biberonunu bebeklere veren kahraman cocugun hikayesini anlatacagım" diyerek uykuya dalmalarını sagladım.    

Eve gelen tüm misafirlerime ve aileme bardak getirmelerini rica ettim. "Siz artık abi-abla oldugunuz için bunlar sizin süpriz bardak hediyeleriniz.Bundan sonra sütümüzü bunlarla içebiliriz.Ne kadar da güzeller değil mi? Hadi bu gece süt içeceğimiz bardağı secelim." Bu bardak secme işi bi süre sonra oyuna dönüşüp evin her köşesinden bardak toplamaya dönüşüyor hazır olun :)

Kırılma noktasnda dayanamayıp biberonu ya da memeyi verirseniz  ya da bagırırsanız , sinirlenirseniz kaybedersiniz. Zaten ciddi bir ayrılık yasayan  cocugun tek sıgınagı sakin anne baba limanı olmalı. 
Onları anlayan ama olayı yatıstıracak sakinlikte bir tepkiyle karsılaştıklarında kendi tepkileri de sakinleşmek oluyor.
Bunu gercekten biberona bağımlı bir ikiz annesi olarak söylüyorum :)


Dördüncü basamak mutlu son :
Ara ara istekler dısında, kırılma noktasını atlatıp, hızla biberonsuz yasama alışma serüvenine başlıyorsunuz artık. Evde ki kuruyemiş stoklarını tazeleyin. Dogru düzgün kuruyemiş yemeyen cocuklarımın avuc avuc kuru üzüm fındık yediklerine sahit oldum :) 
Normalde gündüz de biberon alıyorsa cocugunuz, sık sık ara atıştırmalıklar verebilirsiniz ki oyalanma sürecince işe yarayacaktır.
Bu atıştırmalıkları beraber hazırlamak ise olayın pudra sekeri olacaktır. Örneğin" Artık büyüdüğün için bu cevizleri beraber kırıp hazırlayıp yiyebiliriz" ya da " Bol fındıklı bir kek yapmaya ne dersin"diyerek hem süreci pekiştirip, hem de eglenceli hale getirebilirsiniz.

Bizim bir haftamızı aldı ve esasında beklediğimden kısa sürdü. Gercekten korkuyordum çünkü. Bir cesaret başladık ve bitti. Çocuklar değişime bizden daha hazırlar her zaman. Gözünüzü karartın ve başlayın.
Dilerim sizinki de kolay ve kısa olur. 
Herkese kocaman sevgiler,öpücükler ve bol sans yolluyoruz.




26 Mart 2015 Perşembe

Frenlenemeyen ebeveynlik

Tiyatroya götürdük cocuklarımı gectiğimiz pazar. Baslarda endişemiz vardı çünkü izleyecekleri oyun 3 yas ve üzeriydi. Biletleri alırken "Zaten 2,5 olmak üzereler , farkındalıkları yüksek cocuklar keyifle izleyeceklerdir." dedim. İzledik de. 
Sonra istedikleri bir oyuncagı almak üzere bir magazaya girdik. Ben "Ama bu yaslarının üzerinde bir oyuncak"dedim. Babaları da benim kurduguma benzer bir cümle kurdu. Aldık.
Eve dönerken "Sinemaya gitmek istiyorum cocuklarımla beraber.Bence artık severek izleyebilirler." dedim. 
Düşündüm sonra neden bu cocukları-aniden- büyütme telasımız.
Oyuncakla, faaliyetle, davranısla,kıyafetle bir an önce büyüsünler telasımız.
Karnımızdayken baslıyor bu telaş. "Bir doğsa da giydirsem şu papileri, bir yürüse, bir konussa..." 
Kendi adıma heyecanım "ortak paylaşımlarımzın artması" ve bu normal bir güdü biliyorum. 
Ama herseyi peşin peşin önlerine serme telaşımız moda tabirle " tükenmişlik sendromuna" yol açmıyor mu cocuklarımızda?
Bir süre sonra "bu cocuk da hiçbir şeyden mutlu olmuyor yahu" serzenişlerimize... 
13 yasında olan,20 yasında gözüken ama 6 yasında bir cocugun dogal sorumluluk gelişimine sahip olmayan cocuklarımız oluyor.
Fren kontrolünü kaybettiğimiz ebeveynlik heyecanlarımız mutlu etmek yerine çocuklarımızın psikolojisine zarar veriyor. İleride sorumluluk sahibi insanlar olmasına ciddi bir engel teşkil ediyor. 
"Hayır" cevabını bilmeyen, sahip olduklarıyla asla mutlu olamayan,kendi kendine yetemeyen ve işini sürekli bir başkasının halletmesini bekleyen,tüketim ve üretim arasında ki dengeyi bilemeyen bireyler olarak karsımıza çıkıyorlar. 
Peki ne yapmalıyız?
Öncelikle otorite ve disiplinin bir cocugun yetiştirilmesinin temel tası oldugunu unutmamalıyız.
Sınırlar olmadan bir cocuk kendini sadece boslukta hissedecektir.
"Ben cocugumu asla aglatmam,aglatmadım" demek işin kolayına kaçmak oluyor bu noktada.
Çok katı ya da fazla tavizkar olmak yerine,ortalama bir otorite ve sınır hissi, iletişim gelişimini destekleyecek, aglatmadan da kurulabilecek bir ilişkinin anahtarı bence. 
Sürekli pohpohlamak, gereksiz egolar yüklemek yerine gercekten basarmalarına izin verip bunu takdir etmek cocuk tarafından da kendiyle ilgili farkedilebilir bir gurur saglayacaktır. Yani 2,5 yasında bir cocuga "Ay bu oyuncagı cok kolay yapıyo üst grubu alayım " diyerek cocuk yerine oynamak-kurmak-basarmak ve aferim demektense , tek basına basarmasına izin vermemiz gerektiğini ve yasının gerektirdiği aktiviteler ile kendini daha özgüvenli hissettiğini kendimize hatırlatmamız gerekiyor.
Çogu zaman cocuklarımız anne egoları altında eziliyorlar.
Hepimizin cocugu cok akıllı, hepimizin cocugu yasından ileri zaten, folik asit cocukları bunlar. 
Bir cocugun her konuda basarlı olmasını beklemenin cocugun var olan yeteneklerini de körelttiğini düşünüyorum. 
Bu noktada öncelikle anne babanın egolarından sıyrılıp cocugun gercek yas ve davranıslarını değerlendirmesi gerekiyor. 
2 yasını bir daha asla yasayamayacak bir cocuga 3 yasındaymıs gibi davranmak ve davranmasını beklemek bizi bir adım ileri götürmeyecektir. 
Ya da 2 yasında bir cocuga "kendi yemeğini yiyemez,oyuncagını kaldıramaz,ayakkabısını dolaba koyamaz vs" "ben yaparım,dur ben yapayım "diyerek gelişimini engellemek de sizi daha özverili bir anne-baba yapmaz.
Ebeveynlikte ilk sart "denge".
Yaşını yasayan, özgüvenli,sorumluluk sahibi bireyler yetiştirmek bizim elimizde.
Unutmayalım ki bir binanın temeli saglam oluşturulmazsa üstüne çıktıgınız katların kalitesi, değeri,gücü hiçbir işe yaramayacaktır. Kendi ebeveynliğim için ilk sarsıntıda yıkılacak binalar yerine ,az katlı ama saglam binalar yapmayı hedefliyorum ben. Katlarını istedikleri renklerde ya da rengarenk boyayabilecekleri mutlu bireyler yetiştirmek istiyorum. Yanlışlarımı farkettikce ayagımı frene uzatıyorum. 
Sevgiler.

26 Kasım 2014 Çarşamba

Hoşgeldin

Göz kırpma süresinde gecen koca bir yıl.
Kendime yeni geliyorum belki, yeni tadıyorum anlıyorum anneliğimi.
"Annesi, anneciğim" diyerek kosmalarınıza alışıyorum. Ve kosarken artık elime ihtiyac duymamanıza…
Gecen bir senin bıraktıgı izlere. Her yeni günde bir daha sasırıyorum bu kadar cabuk değişmenize.


Hep cok sevildim sanırdım ben. Hep sevgiye doyduğumu düşünürdüm. 
Lorin'im , mevsim meyvem.. Bugun seni kucagımda tutarken bana "tutma annesi beni,büyük sarıl" dedin. Bunu duyduktan sonra hayatta hangi sevgi nasıl doyursun ki beni? Sevilmek bizim gördüğümüz,hissettiğimiz gibi değilmiş annecim. Bunu bir gün o şahane anaç kalbinle anne olursan sen de anlayacaksın.

Hep gülmeyi sevdim ben. Her günümde kahkaha atmaya, kahkaha attırmaya calıştım. 
Efik'im, sol yanım.. Sense bana "anne komiksin sen " dedin geçenlerde,bunun benim için ne kadar önemli oldugunu bilirmişsin gibi. Gözünde en capkın bakısın,kahkalarınla sacların sallanırken,bir elin yüzümde. Yanaklarım kızardı,içim sıcacık oldu.Sonra kıskandım baskalarına söylenecek, bakılacak, sevilecek şu an bana ait olan her bir dakikayı kendimi durduramadan kıskandım…Şu hayatta en yabancı oldugum duyguyu sen bana hissettirdin annecim.

Çok büyüdünüz bu bir senede canlarım.
Yüzünüze bakarak aldıgım her nefeste dingin bir aksam üstü portakal bahçelerinde yürüyor gibiyim.
Mis bir kokuyu ciğerlerime yetiriyorum. O kokunuzu saklamak, saklamak, saklamak istiyorum.

Hala vicdanıma yeniliyorum.
İnsan evladını öperken sayar mı, bir diğeri eksik kalmasın diye? Sayar.
İkiz annesiyse zeytini,cektiği fotografı,beraber attıgı adımı,kahkayı,akıttıgı gözyasını bile sayar.

Çok güzel büyüdünüz be canlarım. 
Artık bir kardeşiniz oldugunun farkındasınız.
Birbirinizi büyük bir tutkuyla , derin derin seviyorsunuz muffinlerim. Aklımda en çok uyanışlarınız var. O sıcacık mis kokunuzla, burnumun direğini sizlatarak, birbirinizi öpe öpe yaz sabahlarına uyandırmalarınız. 
Bebekliğinize dair en cok bunu özleyeceğim galiba.

Sasırtıyorsunuz.
"Bunları nereden biliyorum acaba?" dedirtiyorsunuz, kendimle gurur duyduruyorsunuz.
Tam "Aferin semy sen bu işi kotardın" derken, 1 dakika sonra "yahu ben nerede hata yapıyorum bunlar böyle deli gibiler" dedirtiyorsunuz. Kızdırıyorsunuz, yetişemiyorum duygusuna mahkum ediyorsunuz. Tam karalar bağlamışken bir cümle,bir hareket,bir duruş… "Amaaannn bosver" dedirtiyorsunuz…
Hayatta hiçbir şey bir annenin duygu geçişi kadar kısa olamaz sanırım. 

Güldürüyosunuz. Baya komik cocuklar oldugunuzu söyleyebilirim gönül rahatlıgıyla.

Gecen sene demişim ki "Ne çok öğreteceklerim,anlatacaklarım var size.Okuyacak masallarım var,katlayacagımız kağıtlar,çekilecek fotograflar,gidilecek uzaklar…" 
Bunları beraber yapabilmenin tadı bambaskaymış. Hiç yasanmamış bir heyecan. Camdan bakıp kurdugunuz cümleler meger hiçbir romanda henüz yazılmamıs. Boyadıgınız kağıtlar hiçbir tuvalde can bulmamış… Yaşanan hiçbir sey bu kadar "benim" olmamış...

2 yaş hayatımıza hosgeldin.
İyi bir anne olmam yolunda benden desteğini eksik etme.
Korkularımı, yetememe duygularımı ,tüm kaygılarımı seviyorum aslında. Bu hissedilenler belki de beni böyle canlı tutuyor. Ama sen yine de desteğini eksik etme olur mu?
Çok saglıklı olunsun mesela, cok huzurlu, bol kahkahalı, cok sevmeli olsun.
Tadımız tuzumuz hiç eksik olmasın. 2 sene önce günün ilk ısıgında muffinlerimi kucagıma aldıgımda ki o sevincim tüm uyandıgımız sabahlara baki olsun mesela,.
Lokum tadında olsun be mesela.
2 yaş hayatımıza hoşgeldin,sefa getirdin!



31 Ekim 2013 Perşembe

Bir seneyi geride bırakırken...

Bir günü daha bitirdik aşklarım...
Bir seneyi geride bırakıyoruz.İçine 30 senede sıgdıramadığım tüm gerçek hayatı sıgdırdıgım bir seneyi.
Düşününce titriyorum.Bu kadar mutlulugu hak edecek ne yaptıgımı düşünüyorum coğu zaman.
Kırdığım kalplerden içten içe özür diliyorum.Rabbime layık bir kul olmaya calısıyorum.Siz emanetlerine elimden geldiğince bakmaya..
Her gece o günü düşünerek uyuyorum.Anıları, kokuları hafızama kazınsın diye tekrar ediyorum.Olgunlaşırken gençleşiyorum.
Seviyorum...Seversin elbet evlat bu ,ben severken size tercihlerinize saygı duymayı öğreniyorum.
Kabıma sıgamazken,yalnızlıga bu kadar aşıkken bir başka odadan varlıgınızı özlüyorum. Eksik parçalarımı buldum biliyorum. Şükrediyorum,herzamankinden çok şükrediyorum.
Güçleniyorum.
Bildiğim herşeyi unutup en bastan öğreniyorum.Hayatı hiç yasanmamış gibi yeniden inşaa ediyorum.
Yoruluyorum.Her gece bu yorgunluğa şükrediyorum.
Korkuyorum.Ucu size dokunan herseyden ölesiye korkuyorum.
Hayallerimin bir bir gerçek oldugu mevsimler geçiyor.Her mevsimi bir öncekinden daha çok seviyorum.Anılar biriktirmeme sebep oldukları için en çok.
Bu alkolsüz sarhoşlugun keyfine varıyorum.
Dünyanın en güzel fotografını izliyorum.İçine girip rol çalıyorum.
İkiz olmak bu dünyaya şanslı doğuş sebebiniz.Boşluktan kendinizi bıraktıgınızda arkanızda oldugundan emin oldugunuz biri sizin hayatınızda hep olacak.Sizin kendinizi güçlü hissetme sebebiniz, benim gözümün arkada kalmama sebebim olacak.
Büyüyün muffinlerim büyüyün...Ne çok öğreteceklerim,anlatacaklarım var size.Okuyacak masallarım var,katlayacagımız kağıtlar,çekilecek fotograflar,gidilecek uzaklar... "aman anne" diyeceğiniz mektuplarınız var anı kutularınızda saklanan.
Şu kapıdan girişleriniz var, boyunuz boyumu geçmiş ..
Gidişleriniz var, kalbimi şimdiden çarptıran.

Bir seneyi geride bırakırken ben kendime en çok sizi diliyorum.
Hiç bir şey olmayın ama mutlu insan olun aşklarım. Doğru bildiğinin arkasında duran,güçlü insanlar olun.
Neye istiyorsanız ona inanın ama inançlı olun,sanılanın aksine inanmak size bütün kapıları açacaktır.Duanın ferahlığını kendinizden esirgemeyin.Şükredin sınanırken bile rabbin sizi gördüğünü bilin şükredin.
Merhametli olun.Karma bu hayatta basımıza gelen herseydir.
Cömert olun,yoklugu bilin,varlıkla şımarmayın.Hayatta insanın basına en çok gelmez sandıkları gelir.
Kendinize güvenin ama egoya yenilmeyin,bu yürümeyi bilmeden düşmek gibidir.Kalkmak için hep birine ihtiyac duyarsın.Siz tek basınıza kalkmayı bilin.
Acıtmayın.Hiçbir canlıyı, hiçbir kosulda.
Derin sevdalara düşün,aşık olmaktan,canınızın yanmasından korkmayın.Canı yanacak kadar sevmeden geçen bir hayat eksik yasanmıştır canlarım.
Özgür olun, alabildiğine özgür.
Her gece bir kez gökyüzüne bakmayı unutmayın.Bu size dengeyi getirecektir.Kendimizi kocaman görürken,aslında koca evrende nasıl da küçüçük oldugumuzu... Ve o küçücük halinizle neler yapabildiğinizi hatırlayıp kendinizle bir kez daha gurur duyun.
Yaşama sıkıca tutunun her yeni günde bir kez daha.
Bunlar da sizin için dilediklerim.
Hı unutmadan ananızı cok sevin cocugum.Bu kucaga her sıgınısınızda, gözümde bebek kokunuzla ilk karsılasmamızda ki kadar saf olacağınızı unutmayın.
Ömrüm yettiğince.
Seviyorum mucizelerim sizi.



4 Mayıs 2013 Cumartesi

Yol ayrımı

Hulki hocanın operasyon kararından sonra,yeniden emg çektirmeye Prof.Jale Yazıcı 'ya gittik.
Gözüme kadar soktukları her iğnede muffinlerimi düşündüm.Her iğnede bu Efe'min öpücüğü , bu Lorin'imin öpücüğü diyerek bitirdim o emgyi. Nasıl bu kadar metanetlisin dediklerinde içimden gülümsedim.
Ta ki Jale Hanım "meslek hayatımda gördüğüm en inatçı paralizelerden biri bu, iyileşmesi mucize olacaktır.Çok üzgünüm, acilen operasyon geçirmen şart" diyene kadar.
Bu benim kapanan son kapımdı.
Küçücük bebeklerimi yalnız bırakmam...Sütten kesmem... Anasız , babasız bırakmam gerekiyordu.
En ihtiyaçları olduğu dönemde yanlarında olmayacaktım,en hatırlamam gereken zamanda onları uzaktan izleyecektim.Sonucunun ne olacagını bilmediğimiz bir sürü ameliyattan nasıl çıkacağım bile belli değildi.
Bu sıkıntılarımı paylaştığım çok sevgili(!) bir prof cerrah "evlatların ilerde - keşke olsaymış- diye düşünebilirler,şansını dene " demişti. Yine aynı dr " moralini çok yüksek gördüm, hayret." demişti.
Canım teyzem.Bütün dr görüşmelerimde yanımızdaydı.Bu görüşmeden çıktıgımızda "teyze ben galiba gerçekten çaresiz haldeyim, baksana bütün hocalar halime değil ,moralime şaşıyor." demiştim.
Bütün ailem,sevgilim de benim kadar çaresizdi.
Durumu bilen herkes dört yandan yeni yollar araştırıyordu.

Sayısız dra gitmiştik.
Karar vermem gerekiyordu...
İstemiyordum.İstemiyordum...

İçimden bir ses beklemem gerektiğini söylüyordu.Ama beklersem ameliyatı olacak süreci kaybedecektim ve sinir transferi şansım tamamen bitecekti.
Bu bahsettikleri ameliyat 10 küsür saatlik bir operasyon.Kafanızın 4te 3ünü kazıyıp,kafa tasınızı kulak arkasından beyinciğe kadar açıp,sinir zarlarını soyup ,orada oluşan problemin cinsine göre ya dilden aldıkları sinirlere bacaktan aldıkları kası transfer ediyolar ve/ve ya ödemi giderici bi kompres işlemiyle tamamlıyorlardı.
Micronun da micro cerrahisi.En ufak bir hata kabul etmeyen.
Kısa süreli bekleme için bile şartlar vardı.En en önemlisi gözüm kırpma refleksini yitirdiği, kendini koruyamadıgı için tehlikedeydi, kör olabilirdim.Bu süreçte gözümü komple dikebilirlerdi ya da göz kapagıma altın bir platin takıp ağırlık yapabilirlerdi.Ağzı da askıya almaları gerekiyordu.Kasların işlevsizleşmesi tedavi sürecini olumsuz etkileyecekti.
Sırf bu kadarı bile 3-4 farklı operasyon demekti,sonrasında olusabilecek komplikasyonları söylemiyorum bile.

Günlerce tartıştık,düşündük,görüştük.
Kararımı vermiştim.Sadece desteğe ihtiyacım vardı.Operasyon istemiyordum.Kendimi bu illeti yenebileceğime inandırmıştım.Nasıl olacaktı bilmiyorum ama koşulsuz inanıyordum.Çevremi de inandırmaya ihtiyacım vardı.
Bu süreçte sevgilim ve ailem dısında en büyük desteği canım dostum Oya'mdan gördüm.
Mesleği gereği de geliştirdiği olaganüstü araştırma yeteneğini benim için seferber etti.Ulaştığımız sonuclar tam da benim inanmak istediğim cinstendi.Ufacık da olsa bir umut ısıgı süzmesi dünyama yanmıstı.
Burada devreye Emel ve Fazilet girdi.Beni benzer dertlerden muzdarip ünlü bir sanatçımızın Gata'da ki sıra dışı hocasıyla görüştürdüler.Frekansımız tuttu ya da adam bana çaresizliğime acıdı bilmiyorum.Alternatif fizik tedavi yöntemlerinden bahsetti.Bu işte sözde işin piri Amerikan Hastanesinde Önder Çerezci ile görüştük bir fizik tedavi programı yazdı.
Ertesi gün başladım.Sonuç çok büyük bir hayal kırıklıgı.Artık bütün gardlarım inmişti.Nörologumun "boşuna çabalıyorsun" sözleri kulağımda çınlıyordu.En başından beri ilk kez pes etmiştim.
Annemi arayıp vazgeçtiğimi söylemek için telefonumu elime aldığımda ,Yurda'nın mesajını gördüm.Benzer bir olayı arkadaşının da yaşadığını onu aramamı daha önce de söylemişti ama bir türlü ulaşamamıştık Burçin'cimle birbirimize.

"Çözülme noktası"

"Sakın moralini bozma kapa kulaklarını herkese " dedi Burçin telefonu kaparken.
Canım benim.İnanılmaz bir güç vermişti konuşmamız.Hemen ertesi gün buluştuk Ersan,Burçin,ben.
therapy art  Semra ablayla o gün tanıştık.Birbirimize güvenmeye ve bu işi başaracağımıza söz verdik.Uzun bir yol vardı önümüzde..İnanıyordum.İnanıyorduk.
Kendime söz vermiştim muffinlerimin 1 yaş dogum günlerinde agzım kulaklarımda fotolarım olacaktı çocuklarıma armağan..
Tedavinin detayını vermek istemiyorum ama Burçin'in dişini çatlatacak şiddette elektirik aldığımızı söylemem yeterli sanırım.:)
Her gün gittiğim tedavi de bebeklerimi bir dk yalnız bırakmayan 2. annem Semra annemin hakkını asla ödeyemem.Allah bin kez razı olsun.
Ve 2 ay sonra..

"Sanki"
"Ersan suratımda ufak bir karıncalanma hissettim sanki..."
Burçini aradım herkesten önce "suratımda ufak bir karıncalanma hissettim sanki?? "
Bir 20 dk sonra mutfaktaydık,Ersana bişeyler anlatıyordum.
Kilitlendi benim canım sevgilim."Du-du - dudağının kenarı oynuyo galiba "dedi.
"Bende bişi hissettim" dedim.Titriyordum.
Aynaya koştuk görünürde bişey yoktu.Yarım saat sonra karıncalanma hissini yeniden duydum yüzümde.
Kardeşim geldi.Üçümüz aynı anda yeniden milimetrik o kıpırtıyı gördük.
Ersan'ı hayatımda 2. kez ağlarken gördüm.
Sevgilim...Her zorda yanımda olan en kıymetlim,ilk şükür sebebim.
Sevinçle açtığım telefon sayısını hatırlamıyorum.

"Bugün"
O günden sonra kıpırdanmalar hızlandı.
Drlara göre mucize,bana göre inanç ve pes etmeme.
Tamamen geçmedi ama geçecek.Ne derler.."Umut iyi bir şeydir ve iyi şeyler ölmez.."
Gözümü tamamen kapayabiliyorum.Gülümseyebiliyorum :)
Biliyorum,inanıyorum.Rabbimin bu derdi bana iyi bir yol olarak verdiğine..


"İyi ki"
İyi ki güçlü annemin , güçlü kızıyım.
İyi ki Ersan'ın hayatının diğer yarısıyım.
İyi ki kocaman bir ailenin sahibiyim.
İyi ki Burçin'in,Yurda'nın,Fazilet'in,Emel'in,Oya'nın arkadaşıyım.
İyi ki Semra Ablayla yollarımız kesişti.
İyi ki bu yazıyı yazabilecek gücü buldum kendimde sonunda..
İyi ki bu yazıyı bitirirken gözümden yaş gelebiliyor,yüzüm tebessüm edebiliyor.

İyi ki bu benim başıma geldi.
Kul kendi kaderini yaratamazmış ya Rabbim beni sına, sına ki senin şerrine de- hayrına da aynı sabrı şükrü göstereyim, mükafatını evlatlarımdan göreyim.

Şükür yarabbim.
Şükür.






1 Mayıs 2013 Çarşamba

Zor günler yeni başlıyormuş..

Narkozdan ayılırken ilk sözüm "Ersan gelsin" olmuş.İçeriye alamayız deyince , beni çıkartın lütfen demişim.Aklımdan geçen, beni kandırmayacak birinin agzından bebeklerimin iyi oldugunu duymaktı.
Dısarı cıktık,işte bütün ailem ,sevgilim ordaydı.
Trombosit yüklemesi yapılmış,operasyon basarılı geçmiş,bebekleri görmüşler iyiylermiş...miş...miş... Şükrettim bütün benliğimle şükrettim....
Ama..
Ama içim cız etti.
Ama  "Bebekleri ilk kez görmek benim hakkımdı "diye düşündüm bir an..Keşke ilk seslerini duyabilseydim diye...Şahane fotolarımız olsaydı,keşke Ersan yanımda olsaydı beraber kucaklasaydık diye... Haşa isyan değil ama o burukluk, içimde hala bir yerlerde gömülü ...

"İlk karşılasma"
O kadar heyecanlanmıştım ki kesik kesik hatırlıyorum,rüya gibi..
Önce Efe'yi verdiler kucagıma,gözleri açık,dimdik gözümün içine bakan bir çift zeytin göz.Boşuna korktun be annem dercesine...Güzel oğlum,güçlü oğlum...
Sonra pespembe bir Lorin.Koynuma sokulan.Pers prensesim..
Kollarım dolu dolu...





Ağlamadım , hiç ağlamadım.
Efe şeker düşüklüğünden her ihtimale karşı 1 gece yogun bakımda kaldı,Lorin'se dogum sonrası aspire esnasında nefes alamama problemi yaşamasına ragmen güçlü bir sekilde hemen toparladı.
Küvez yok,yogun bakım yok,genetik bir problem yok.Sapasaglam kucağımdaydılar.Kendi durumumdan bir haber sevinçten mutluluktan havalarda yürüyordum.Ne aglayacaktım?
Benim de kısa sürede iyileşeceğim söyleniyordu,zaten zoru atlatmıştım,Allahtan daha ne isterdim..
Ve derken..

"Bu hafif bir paralize değil" 

Bir diğer nörologun beni gördüğü anda tepkisi bu oldu...Acilen ilaca başlamamı, durumumun ciddi oldugunu anlatıp enog çektiler.Steroide başlamam gerektiği söylendi. E süt? Süte gecer,süte geçmez onlarca dr görüşü,makale ve araştırma sonucu neticesinde süte geçmediği, geçse de o dozda zararlı olmadığına karar verilip tedaviye başlandı...İnternational'da ki nörologun yetersizliği başımızda ki çorabı örmeye başlamıştı....
Vücudum kortizona cevap vermedi.Herhangi bir iyileşme görünmüyordu.
O zaman ki çok zeki(!) çocuk doktorumuz bebeklerin kortizollerini kontrol altında tutmamız gerektiğini söyleyip, bizi kan testine yönlendirdi.Ama zaten beklenen bir durum yoktu bu sadece rutin bir kontrol olacaktı.
Öyle olmadı.Gecenin bir saati arayıp testi tekrarlamamız gerektiğini,damardan bir yüklemeye gerek duyulabileceğini sonrasında onlara da uzun süreli steroid tedavisi uygulamamız gerekebileceğini söyledi.10 günlük küçücük ellerinden alınan tüp tüp kanlardan Efe'nin 2. testi de negatifti.Yükleme yapılması gerekiyordu.Nasıl olacak dedik , bulunmayan bir ilaç bulduk, milyon tane yan etkisi olan, klinik de damar bulursa yükleme yapılacak.
Türkiye'nin en iyi laboratuvarlarından birinin hemşire dialogları şöyle oldu."Burdan girersek damar patlar,burada ki damar ilaca zaten dayanamaz,e bu bebek zaten bir kaç damar denememiz gerekicek.."
Efe'yi ellerinden resmen havada kaptım,yaptırmıyorum dedim,sorumlulugu alıyorum ve yaptırmıyorum.
İyi ki yaptırmamışım,zaten öylesine gereksizmiş ki,tamamen bizim drun işgüzarlıgıymış.
Bir çok pediatrik endokrin ile görüştük.Sonuc endişelenmemiz gereken hiçbirşey olmadığı zamanla aksların devreye gireceği,kullandıgım dozda kortizonun sütten gecmeyeceği,bebeklerin çok şükür ki iyi olduguydu.Tabi bu sonuclara ulaşabilmemiz 3 ay gibi bir zamanımızı aldı.
Bana gelince herkesin kendince endişeleri vardı ve tedaviler işe yaramıyordu.
Tedavi süreci bittiğinde acı gerçekle karşılaştık.
Geçmeyecek bir paralize geçiriyordum ve acil bir şekilde bir dizi ameliyat olmam gerekiyordu ve ortak görüş bu operasyonların trde olamayacağıydı,bizi Amerika da başarılı bir kliniğe yönlendirdiler.
Burada ki operasyonda %3lük bir başarı oranı vardı ama ameliyattan komple felçli de çıkabilirdim.
Houston'da ise yüzde oranı belli olmasa da ,kas ve sinir transferi olacağından yine çok riskli, yine başarı oranı düşük bir ameliyat olacaktı.
Herkes yıkılmıştı.
Güçlü olmak zorundaydım.Neyin kefareti oldugunu biliyordum.Güçlü olmam, muffinlerime olumsuz hiç bir duygu yansıtmamam gerekiyordu.Onlar benim yüzümü güldürmüştü,ben de onların yüzünü güldürecektim,kendime söz vermiştim.
Düşünüce içimi yaralayan,canımı yakan tek şey çocuklarımın gülüşümü asla göremeyecek olmalarıydı....
Zamanım daralıyordu bir tercih yapıp yoluma bakmam gerekiyordu...


27 Nisan 2013 Cumartesi

Bulutlar ülkesinden selam var

Uzun süre ara verince nereden başlayacağını bilemiyorsun.
İki muhteşem mucizem var artık.İçim titreyerek gözlerine baktığım.Gözlerine her baktığımda içimin titrediği..
Eksik parçam onlarmış meğer bunca yıldır aradığım...
Anneyim artık.Daha önce hiç bir şey olmamış gibiyim.Sanki doğduğumdan beri anneymişim gibi,sanki hiç bir şey bilmiyormuşum gibi..Rabbimin bana ömürlük hediyeleri...Şükür beraber nefes alabildiğimiz her bir günümüze şükür...

20. haftada bırakmışım yazmayı..Muffinlerim şimdi 5 aylıklar zaman ne çabuk geçiyor.
Hamileliğim kalanı çok zor geçti ama nereden bilebilirdim ki bu daha zor günlerin başlangıcıymış..
Ve ben bunları paylaşmaya yeni yeni hazırım..En başa dönüp başlarsam, detaylarını sadece en yakınlarımın bildiği hikayemi anlatabileceğim galiba...

"Şurada,şu balkonda,şu yazıyı yazdığım masada oturuyorduk Gül abla ve kızlarıyla ,gel sana fal bakacağım dedi.fala inanmam hala inanmıyorum Ama bazı insanların mistik güçleri ve farklı enerjileri olduguna inanıyorum.Gül abla onlardan biri.
Fincana baktı baktı gülümsedi "hamilesin" dedi.İmkansız dedim.İkiz.Bir kız ,bir erkek.Ama sadece birini kucağına alabiliyorsun dedi.Söylediği anda kendi de pişman oldu biliyorum.O gün o fal adı altında baktığı her neyse söylediği her bir kelimeyi öyle ya da böyle yaşadım.
Son ultrasonuma kadar iki bebeğin de kalp atışına duyana kadar nefesimi tutuyordum.
Son ultrason belki de herşeyin başı.. 36.hafta ...NST gayet iyi.Hareketleri iyi.Ben bile iyiyim. Hadi bir de ultrasonda bakalım dedi Engin Hoca..Kızın durumu iyi, oğlanın kritik dedi."kilo,yer,baskı vs."uğul uğul bir şeyler söylüyordu ama anlamıyordum ki..Odaya geri geçtik ilk kez ağladım bütün hamileliğim boyunca ilk kez.. Kendimi durduramadan, oğlum diye ağladım.. Semra anne bir yandan,Ersan bir yandan sakinleştirmeye çalışırken drum geldi." İstersen bugun alırız istersen biraz bekleriz.36. haftadayız kiloları iyi sakin ol" dedi. Ama fazla da bekleyemeyeceğimizi net bir şekilde belirtti. Anne karnında 1 günün bile önemini bildiğim için ne kadar bekleyebileceğimizi sordum.Bekleyecektim.Her gün kontakta kalacaktık,düzenli nst ve ultrasona girecektim ama bekleyecektim...
Ve 3 gün sonra..
Şiddetli bir kulak ağrısı...Migreni olan, ağrı kesicisiz taş düşüren biri olarak benim bile dayanamadığım korkunç şiddetli bir kulak ağrısı.Dişim ağrıyor diye kalktım sabah.Ne kadar çok agrıyor diye düşündüm..Ersanı diş hekimimizi aramasını rica ederek yolculadım.Sonra dişlerimi fırcalarken bir anormallik olduğunu farkettim.Yüzümün bir yanında hiç hareket yoktu.O an anlamıştım felç geçiriyordum...Konduramıyordum benim başıma geliyor olamazdı..Ama gerçek karşımda aynadaydı.
Hemen hocayı aradım, aciliyetle nörologa görünmemi istedi.
Teyzem şişli etfal nörolojinin 20 küsür senelik klinik şefi olması,migrenimden dolayı sürekli takipte bir nörologum olması işimi kolaylaştırıyordu.Ama şans..Tüm tanıdığımız nörologlar o tarihte yurt dısına kongreye gitmişler.. İstikametimizi international hospitala çevirdik..Ve tastiklendi evet facial paralize geçiriyordum...Ama çok hafif , 1 ayda atlatılacak birşeydi,steroide bile gerek duymuyordu.1 ay,aman tanrım en kadar uzun bi zaman diye düşündüğümü o kadar net hatırlıyorum ki.. Bir kez daha bilemedim bunun daha
başlangıç oldugunu..Ve bir doktorun bu kadar yanılabileceğini...
Ağrıya 1 gece daha dayanabildim sadece, o gece drumu kendim aradım durumu anlattım.o da "acilen beni doguma alması gerektiğini ama hem trombosit, hem felç durumumdan kaynaklı epidural kesinlikle yapamayacağımızı,hamilelerde felcin vücutta ilerleyebilen bir durum artık oldugunu tercih sansım olmadıgını  kesin bir dille belirtti.Zaten Lokum'umun hastalıgı,Efe'min durumu ve tüm bu yasananlar beni aptallaştırmıştı, ne olucaksa olsun artık diyordum.İtiraza gücüm kalmamıştı.O sabah 4te bütün ailemle hastanedeydik ve 6da doguma almışlardı beni.. Engin hocaya "güçlü hissettiğimi, iyi düşündüğümü ama bi komplikasyon olursa bebeklerin öncelikli oldugunu, aksi bir durumu asla kabul etmediğimi" net bir şekilde anlatıp, narkozu öyle almayı kabul ettim...Maslak acıbademin ekibiyle birleşen kalabalık bir ekip benim için bekliyordu.Narkoz verilirken "hocam bu bebekler size emanet, bu odada sizden başka kimseye güvenmiyorum" dedim.Canım doktorum... Elimi öyle babacan sıktı, öyle içten baktı ki ne kadar teşekkür etsem az...
İçimden "Rabbim bana bu sıkıntıyı evladımı bağışlamak için verdin biliyorum,beklememi istemedin,senden gelen herseye razıyım yeter ki evlatlarımı bağışla" diye sayıklarken kendimden geçmişim..

27 Temmuz 2012 Cuma

Tesadüf..

Bebeklerin doğum tarihinin ananeciğimin ve hiç bilmediğimiz kuzunun kaybetme tarihine denk gelmesi.. İkisini göklere uğurladığımız aynı gün de Rabbimin beni iki minik melekle kucaklaması.. Ve bunu bana rüyamda ananeciğimin fısıldaması..
Tesadüf değil, tevafuk belki de..
Şükür.

24 Temmuz 2012 Salı

20. haftayı selamlamışken..

Zor geçti çok zor..

Hala kusmalar devam ediyor.
Ne yatabiliyorum, ne kalkabiliyorum.Şimdiden böyleyse son haftaları düşünemiyorum.Dogum tarihimizi 15 aralık olarak belirlediler ama o kadar dayanabilir miyiz bilmiyorum.
20. haftayla göbegim birden kocaman oldu.Şaka gibi..Totalde 5 - 6 kilo aldım.Ama çok daha şiş hissediyorum.Sıcakların da etkisi var sanırım.
Bulantılarım bi nebze azaldı ama hala geçmedi.. Geriye dönüp baktığımda sudan kusan biri olarak oldukça iyileşmiş görüyorum kendimi,böbrekte büyüme var ama dayanılmayacak gibi değil.Tahammülsüz olduğum tek şey sıcak.Klima altında bile nefes alamıyorum.Geceleri uyku haram.Kasılmalar zorluyor..Klasik hamile şikayetleri :) Ay sonunda şeker yüklememiz var umarım onda da bir sıkıntı çıkmaz..

Çok güzel geçti çok..

Bir kızımız ,bir oğlumuz oluyor.Detaylı ultrasonumuzda hiç bir sıkıntı çıkmadı,ayrı yumurta ikizleri,bu bizim için büyük bi şans hastalık riskini oldukça azaltıyor.
Bol bol alışveriş yapıyoruz , bol bol hediye kabul ediyoruz.Ailelerimiz,dostlarımız bize fırsat kalmadan dolaplarını donattılar.Şanslıyız.Çok şanslıyız.
Tekme olup olmadıklarını anlayamadığım kasılmalardan dün bir tekmeyle nasibimi aldım,öyle ki uykumdan uyandırdı,lokum karnıma vurdu sandım.Bi baktım lokumum taa nerelerde kıyamam :)
Kiloları,boyları 10 gün kadar ileride maşallah.
Oğlum çok yaramaz :) Detaylı ultrasonda kızımın suratını hiç göremedik çakal carlos eliyle ayagıyla kızımın suratını kapaya kapaya bi hal oldu :) Rekabet ana karnında başladı :)
Kilo olarak kızım daha gerideydi,oğlana yetişmiş :)
Kokuları burnumda sanki..
Çok yakışıklı,kocaman,güçlü bir babanız,dünya tatlısı en az sizin kadar bebek 4 ayaklı nazlı bir kardeşiniz,kocaman bir aileniz,teyze güzelleriniz var.Tek eksiğimiz sizsiniz.Ama sakın erken geliyim demeyin,biz bekleriz sizi annecim..





Ailede hiç ikiz var mı ?

Kısa aralıklı ilk iki dr kontrolümüzü ve bütün detaylı testlerimizi başarıyla atlattıktan sonra üçüncüsünün gelmesi için gün sayıyorduk.Hamilelik tahmin ettiğimizden farklı geçiyordu.bütün ailede en dayanıklı bilinen ben resmen sürünüyordum.İnanılmaz bir bulantı,çıkarma ve sancı vardı.20+ kusmalarda sıvı kaybını önlemek için serum takviyesi ve sürekli bir hastalık hali.. Dayanamayacağımı düşündüğüm anlar oluyordu.Bir hamileliğin başlangıcının bu kadar zor geçebileceğine inanamıyordum.
Sonra bu ağrıları daha önce de çektiğim aklıma geldi,nasıl unutabildiğim konusunda bi fikrim hala yok.Belki hep hamilelikle ilgili olduğunu düşünüdüğümüz içindi.Taş düşürüyor ve kum döküyordum.Drumla paylaştıgımda olabileceğini hamileliğin tetiklediğini söyledi.Kendime metanetsizlikten kızmakta ne kadar haksızlık ettiğimi anladım.Böbrek ağrısını çeken bilir.


"Emin misiniz?"



Beklediğimiz gün gelmişti.Bu sefer kalp atışlarını duyabilecektik.Heyecan dorukta bekliyorduk.Bu sefer Ersan'da yanımızda olacaktı.Tabi ki korkum devam ediyordu.
Kontrol basladı.Bi 3-4 dk odada çıt çıkmazken sessizliği Engin Hoca bozdu.

"Aile de hiç ikiz var mı?" Cevaplarımız bol miktarda evetti.
Bebekler ikiz Senem'cim dedi..Belki cogu insan çok sevinebilir ama benim ilk tepkim pek yakışıksız bir biçimde  drun elini itip yalan söylüyosunuz oldu :) Sakinleştik ve milyon kere emin misiniz diye sorduktan sonra hoca kalp atışlarını dinlettirdi.bu sağ kese,bu sol kese"tak tak tak tak tak tak"...
Mucizevi bir an..


"Ama riskler.."

Muayene odasından çıktıgımızda ikimiz de şoktaydık.Drumuz risk odaklı çalışan biri , normalde tüp bebek dru olduğu için sayısız çoğul gebelik ve kayıplar görmüş.Bunu bize deklare etme yöntemi hala benim için bir eleştiri konusudur.Kendisiyle de paylaşmışımdır.Ama o insanların riske çok zor ,rahatlığa çok kolay alıştığını ve yaşama duruşunun bu şekilde olduğunu nedenleriyle anlattı.İkiz gebeliklerde sakat doğum oranının %30 olduğunu,erken doğum riskini,bebeklerin kaybedilebilme olasılığını, 2li 3 lü testlerin yapılamadığını,böbrek büyümemin artacağını,bütün risk ve olasılıkları anlattı.Daha sevinemeden karalar bağlamıştık.Bu kadar detay ilk öğrendiğimiz anda gerekli miydi hala bilmiyorum..Redüksiyon yaptırabileceğimizi ama bunun kişisel bir karar olduğunu anlattı.Biz de redüksiyon gibi bir durumun tıbben zorunlu olmadıkça söz konusu olmayacagını bundan sonrasına bakmamız gerektiğini söyledik.Ben güveniyordum bize.Başarıcaktık bence..
Ananeciğimin dediği gibi "hayırı şerle çağıramazsın" İyi düşünecektik ki iyi olsun..
Ve 5 kişilik kocaman bir aile olma yolunda ilk adımımızı atmış olduk.
İçimde kumum,taşım ve işçilerim vardı.İnşaata hazırdık artık :)